Samet Memiş


Rüşvetin Antalya Manzarası

Antalya’da 195 milyon TL’lik dev rüşvet zinciri ortaya çıktı. Belediye ihalelerinden döviz bürolarına, kuyumcu kasalarından lüks araçlara uzanan para trafiği, savcılığın elindeki itiraflarla gün yüzüne çıktı.


Antalya sadece güneşi, denizi ve portakalıyla anılmıyor artık… Şehrin adını bu kez, milyonlarca liralık kirli para trafiği ve dev bir rüşvet zinciri kirletiyor. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü yolsuzluk soruşturmasının yeni dalgası, tabiri caizse pis kokunun kaynağına biraz daha yaklaşmamızı sağladı.

195 milyon TL… Rakamın büyüklüğünü bir anlığına düşünün. Bu para, belediye ihalelerinden, döviz bürolarına, kuyumcu kasalarına, oradan da lüks araçların kaputuna kadar uzanan bir rota izlemiş. İhale süreçlerinden elde edilen bu “komisyon” paraları, kimi zaman sahte döviz alım-satım işlemleriyle, kimi zaman “hurda altın” faturalarıyla aklanmış.

Savcılığın elinde itiraflar var. Öyle üstü kapalı değil, gayet net: Belediye Başkanı’na ve oğluna milyonlarca liralık rüşvetlerin elden ve banka transferiyle nasıl ulaştırıldığı, kimin hangi tarihte ne kadar verdiği tek tek anlatılmış. İşin içinde Finike’deki bir döviz bürosu ve ona bağlı kuyumcular da var. Öyle ki, savcılık bu işletmelere kayyım atanmasını bile talep etmiş.

Bir iş insanı çıkıp “55 milyon TL ben verdim, 80 milyon ortağım” diye itirafta bulunuyor. Başka bir örnekte, İzmir’den gelen bir iş insanı, belediyeden aldığı ihaleden sadece üç gün önce 10 milyon TL’lik işlem yapıyor, ihale sonrası ise 15 milyon TL’lik “düzmece” işlem…

Bütün bu tablo, bize aslında iki şeyi gösteriyor:
Birincisi, kamu kaynaklarının nasıl sistematik bir şekilde talan edilebildiğini… İhaleler, artık vatandaşın hizmeti için değil, belirli bir çıkar çevresinin cüzdanı için yapılıyor.
İkincisi, bu işlerin sadece “birkaç kişinin” kararıyla değil, iyi organize olmuş bir zincirle yürütüldüğünü… Dövizcisi, kuyumcusu, memuru, iş adamı… Herkes zincirin bir halkası.

Rüşvetin, belediye binalarının koridorlarında dolaşan dedikodular olmaktan çıkıp, artık resmi soruşturma dosyalarına girmesi, bu işin sonuna gelindiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, belki de buzdağının görünen kısmındayız.

Antalya, böylesi skandallarla anılmayı hak etmiyor. Şehir, alın teriyle, emeğiyle kazanan insanlarının; turizmiyle, tarımıyla, kültürüyle gündemde olmalı. Ama bugün geldiğimiz noktada, “ihalelerden altın kasalarına” uzanan bir kirli hikâye yazılıyor.

Ve bu hikâyede, her kuruşun hesabını sormak, sadece savcıların değil, bu şehirde yaşayan herkesin boynunun borcu.