Yüzyıllar boyunca tarımın vazgeçilmez bir parçası olan kenevir bitkisi, modern çağda yeniden keşfediliyor. Yanlış anlaşılmalar ve yasal kısıtlamalar nedeniyle uzun süre göz ardı edilen bu bitki, bugün sağlıktan inşaata, tekstilden biyoyakıta kadar birçok sektörde sürdürülebilir çözümler sunuyor. "Kenevirin mucizesi" sadece kullanım çeşitliliğinde değil, aynı zamanda çevresel katkılarında da gizli.
Kenevir, Cannabis sativa türüne ait, hızlı büyüyen ve birçok amaca hizmet edebilen bir bitkidir. Lifleri, tohumları ve çiçekleri farklı endüstrilerde kullanılabilir. Psikoaktif madde olan THC oranı düşük olan endüstriyel kenevir, uyuşturucu madde olarak değil, tamamen endüstriyel ve tıbbi kullanım amacıyla yetiştirilir.
Kenevir lifi, pamuktan daha dayanıklıdır ve daha az su ile yetiştirilebilir. Aynı zamanda selüloz bakımından zengin olduğu için kağıt üretiminde oduna göre çok daha verimli bir kaynaktır.
“Kenevir beton” ya da hempcrete olarak bilinen yapı malzemesi, hafif, nefes alabilir ve karbon-negatif bir alternatiftir. Isı ve ses yalıtımı sağlayarak enerji tasarrufuna katkı sunar.
Kenevir tohumu, yüksek oranda protein, omega-3 ve omega-6 yağ asitleri içerir. Ayrıca CBD (kannabidiol) adlı bileşeni ile epilepsi, anksiyete ve kronik ağrılar gibi çeşitli sağlık sorunlarının tedavisinde destek olarak kullanılmaktadır.
Kenevirden elde edilen biyoplastikler, petrol bazlı plastiklere sürdürülebilir bir alternatiftir. Kenevir yağı ayrıca biyoyakıt üretiminde de değerlendirilmektedir.
Toprağı Temizler: Kenevir, toprakta biriken ağır metalleri temizleyebilir (fitoremediasyon).
Daha Az Su Tüketir: Pamuk gibi diğer tarım ürünlerine göre çok daha az suya ihtiyaç duyar.
Hızlı Büyür: Ortalama 3-4 ayda hasat edilebilir, bu da yıllık birkaç kez üretim anlamına gelir.
Karbon Yutar: Yetişirken atmosferden yüksek oranda karbondioksit emer, bu da küresel ısınmayla mücadelede önemli bir avantaj sağlar.
Kenevirin psikoaktif olmayan türleri dahi uzun yıllar boyunca esrarla karıştırılarak yasaklanmıştır. Ancak günümüzde, birçok ülke kenevir üretimini yeniden serbest bırakmakta ve bu bitkinin potansiyelinden faydalanmak için yasal düzenlemeler yapmaktadır.
Kenevir, iklim değişikliğiyle mücadele, sürdürülebilir tarım ve yeşil ekonomi için kritik bir rol oynayabilir. Doğru politikalar ve kamuoyu bilinci ile kenevir, geleceğin en değerli doğal kaynaklarından biri olmaya adaydır.
Kenevir, sadece bir bitki değil; çevreyle dost bir kalkınma modeli, doğal bir şifa kaynağı ve ekonomik bir fırsattır. Yüzyıllardır insanlığa hizmet etmiş bu mucizevi bitki, yeniden hak ettiği ilgiyi görmeye başladı. Kenevirin potansiyelini tam anlamıyla değerlendirmek, hem doğayla uyumlu bir yaşamın kapılarını aralayacak hem de sürdürülebilir bir gelecek için önemli bir adım olacaktır.
Cambridge Üniversitesi'nin araştırmasına göre bir hektarlık (10 dönüm) bir esrar tarlası atmosferde bulunan 9 ila 15 ton karbondioksit (C02) gazını emiyor. Bu oran, aynı büyüklükteki bir ormanın emdiği CO2 miktarının yaklaşık 2 katı.
Aslen Orta ve Güney Asya'da yetiştirilen ve günümüzde ılıman ve tropik bölgelerin çoğunda yetişen ve kültürü yapılan kenevir, asırlar boyunca hem keyfî hem de tedavi edici amaçlarla kullanılmıştır. Cannabis içerisindeki ana aktif kimyasal bileşik olan psikoaktif madde, tetrahidrokannabinol (kısaca "THC") olarak bilinen bir moleküldür. Kenevir; dumanı içe çekilerek, buharlaştırılarak, besin maddeleri içine ilave edilerek veya ekstrakt halinde tüketilebilir.
C. indica ve C. sativa arasında birkaç temel fark bulunur. Bunlar yükseklik/ boy, yaprak büyüklüğü ve yapısı, tomurcuk büyüklüğü ve yoğunluğu, çiçeklenme süresi, kokusu, duman yapısı ve insan üzerindeki etkileridir. Indica bitkileri, sativa bitkilerinden daha kısa ve daha yoğun büyürler. İndica alt türleri geniş ve kısa yapraklara sahip olma eğilimindeyken, sativa alt türleri ince ve uzun yapraklara sahiptir. İndica alt türlerinde tomurcukları geniş ve yoğun olma eğilimindeyken, sativa alt türlerinde uzun, yumru biçimli çiçekler gözlemlenebilir.
Birbirine kıyasla Cannabis indica'nın THC/CBD oranı daha yüksekken, C. sativa'da bu oran daha düşüktür. ancak her iki türde de büyük değişkenlik vardır. Buna rağmen ortalama baz alındığında THC oranı sativa türüne ait bitkilerde daha yüksek çıkmıştır.
Indica ismi, bitkinin yetiştirildiği coğrafi bölgeden türetilmiştir. C. sativa ve C. indica'nın ayrı türler olup olmadığı hala tartışma konusudur. Bununla birlikte, kemotaksonomik farklılıkların araştırılması ayrı türler oldukları görüşünü desteklemektedir.
Kenevir türünde fitokimyasallar incelendiğinde, farklı kimyasal sınıflardan oluşan 700’den fazla bileşik tanımlanır. Bu bitki, çok çeşitli kimyasal elementlerin fonksiyonel gruplarını içerir. Kenevirde aminoasitler, yağ asitleri ve steroitler birincil metabolizmayı oluştururken, kannabonoidler, flavonoidler, stilbenoidler, terpenoidler, lignanlar ve alkoloidler sekonder metabolitleri temsil eder.
Terpenlerin en büyük fitokimyasal grup olduğu düşünülürse terpenler ve terpenoidler; kenevir türünde, tıbbi aromatik bitkilerin reçine ve uçucu yağları dahil farmakolojik etkilerini barındıran önemli bileşenleridir.
Kenevir ekstraktlarında bulunan kimyasalların çoğu için “kannabinoidler” terimi kullanılır. Ayrıca 20’den fazla flavonoid varlığı tanımlanmış, bunlar ise flavonların veya flavonollerin kimyasal sınıflarına aittir. Bu sebepten kenevir tohumu yağında bulunan, yüksek olasılıkla flavonoidlerin fazla orandaki içeriğinden kaynaklanan antioksidan varlığını açıklar.
Ayrıca kenevir tohumu insanın besinsel ihtiyacını karşılamak için yeterli miktarda ve oranda temel aminoasitleri ve yağ asitlerini içeren zengin besin değerine sahiptir. Bununla ilgili denenen bazı alternatif besinler mevcut.
Hem beslenme probleminin çözümü için hem de gıdaları zenginleştirmek adına alternatif gıda kaynaklarının kullanımı ve yaygınlaşması hakkındaki araştırmalar günden güne artmaktadır. Araştırmacılar hayvansal kaynaklara erişimin sürdürülebilirlik sebepli sıkıntılardan sınırlı olduğunu belirtirken, bunların yerini tutabilecek bitkisel kaynaklı analogların üzerinde durmaktadırlar.
Kenevir tohumu mükemmel bir besin kaynağıdır. Ham kenevir tohumu ve unu, yağı ve yağı alındıktan sonra arta kalan kenevir yan ürünlerinin, fonksiyonel ve farmakolojik etkilerinin olduğu bulunan bir gerçektir.
Bu bağlamda kenevirden ekstraktlar, yağlar, distilatlar ve izolatlar gibi çeşitli ticari ürünler elde edilebilir ve birçok gıda formülasyonuna entegre ve infüze edilebilir. Bununla ilgili ülkelerin kenevir ve yan ürünlerinin gıda ürünlerinde kullanılabilirliği hakkındaki yasal düzenlemeleri yapması son derece önemlidir. Bu yönde atılacak olan adımlarla hem bilimsel çalışmaların hem de kenevir entegreli gıda ürünlerinin üretiminde artış kaydedileceği öngörülmektedir.
Kenevirde bulunan tetrahidrokannabinol (THC), kannabidiol (CBD) ve kannabinol (CBN) bileşikleri arasında tıbbi açıdan değerli olan ve sıkça araştırılan fitokannabinoid; G-protein çiftini bağlayan THC’dir. Bu bileşiğin temel işlevi saf bileşik olarak uygulandığında sağlıklı bireylerde akut geçici psikotik reaksiyona neden olmasıdır. Kenevirin yüksek dozlarında ortaya çıkan önemli bir sorun ise algı bozukluğu ve halüsinasyonlardan kaynaklanan panik atak ile karakterize advers (ters) psikotik reaksiyondur. Bu etki "uçuş" (İng: "freak out") olarak adlandırılır. Kullanıcı gerçekle bağını tamamen koparabilir, delirme belirtileri sergileyebilir.
THC, yağda çözünen bir madde olduğundan hızlı bir şekilde beyin ve diğer organlara geçer. THC, vücuttaki endojen kannabinoid maddelerin de etkilediği sinir hücreleri üzerindeki bazı reseptörlerin aktivitesini azalma yönünde değiştirir (kenevir kullanımının durdurulmasından yaklaşık 1 ay sonra bu etkiler tersine döner). Bilinen psikoaktif etkilerinin yanında depresyon, anksiyete ve uyku bozuklukları gibi psikiyatrik sendromları da tetikleyici etkilere sahiptir.
2013 yılında yapılan bir çalışmada, günlük esrar kullanımı, %10-20 oranında bağımlılık ile ilişkilendirilmiştir. Kenevir bağımlılığının en yüksek görüldüğü demografi; akademik başarısı düşük olan, çocukluk ve ergenlikte sapkın ve davranışlar sergileyen, ailesiyle ilişkileri zayıf olan ve/veya geçmişinde uyuşturucu veya alkol problemleri yaşayan kişilerdir.
DSM-V de Cannabis yoksunluk belirtilerine göre kenevire maruz kalanların %9'u bağımlılık geliştirmektedir; kokain için aynı oran %20, alkol için %23, nikotin için %68'dir. İşte bu yüzden sigaradan uzak durun, başlayanlar bırakmakta büyük güçlük yaşıyor. :)
Keneviri sıklıkla kötüye kullanmak vücutta immün(bağışıklık) sistemini zayıflatır. ABD'de yapılan çalışmalara göre marihuana kullanıcılarının kullanmayanlara göre enfeksiyonlara yakalanmaya daha meyilli olduğu konusunda veriler bulunur. Bununla birlikte özellikle uzun süreli kullanımına bağlı erkek ve kadınlarda üreme sistemi ve hormonlar üzerine olumsuz etkilere dair veriler de yapılan araştırmalarca mevcuttur.
Tıbbi olarak kannabinoidler genel olarak; kemoterapi, spastisite veya nöropatik ağrı sonucu oluşan mide bulantısı tedavisinde kullanılır.
Multipl Skleroz, alzheimer, ALS, parkinson, anksiyete gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan kenevir tıbbi açıdan da faydaları önemli bir bitkidir. Kanser hastalarının iştah kaybı, bulantı, şiddetli ağrı vb şikayetlerinde kenevir kullanmak faydalı bir seçenek olabilir. Burada doz çok önemlidir; unutulmamalıdır ki ilaç ve zehri ayıran en önemli şey dozudur. Örneğin düşük doz CBD ve THC anksiyeteyi azaltırken, özellikle yüksek doz THC'nin anksiyeteyi arttırdığı tespit edilmiştir. Sürekli yüksek doz THC kullanan kişilerde kronik anksiyete bozukluğu meydana gelebilmekte veya başka psikiyatrik bozuklukları varsa bunlar kötüleşebilmektedir. Bu gibi risklerden dolayı anksiyete bozukluğu olan hastalarda en iyi tedavinin CBD ile yapılacağı belirtilmiştir.
Kenevir, potansiyel riskleri sebebiyle sadece bu konuda uzman kişilerin (tıp doktoru) kontrolünde kullanılması gereken bir bitkidir. Tıbbi kullanımda uygulama şekilleri de farklı olmalıdır. Örneğin kenevirin sigara gibi sarılarak kullanılması, tıbbi amaçla kullanımda önerilmez. Özel inhalasyon şekilleri, yağ ve kapsüllerin oral yoldan kullanılması(doktor tavsiyesi üzerine reçeteli), yine bazı hastalıklarda doktorların önerdiği kullanım şekli, ayrıca topikal krem vb. ürünler tıbbi amaçla kullanım için uygundur.
Ben buraya araştırma yaparken faydalı bulduğum bir görseli bırakıyorum. Bazı hastalıklarla ilişkili THC türevleri burada şema halinde gösterilmiş.
Konuyla ilgili olarak;
2019’da Toronto'da düzenlenen “Günümüzde Kenevir Eğitimi (Cannabis Education Today)” toplantısında ilk konuşmacı olan, kenevirin tıbbi kullanımı alanında uzman Dr. Blecher (tıp alanında) konuşmasına şöyle başladı:
Keneviri gerçekten yalnızca tıbbi amaçla kullanmak isteyen hastalar bizden daima terapötik etki gösterebilecek en düşük dozu reçete etmemizi isterler; keyif verici amaçla kullanmak isteyenler ise her fırsatta mümkün olan her yüksek dozu...
Her şeyde olduğu gibi kenevirden yararlanma konusunda da bilimin faydalandığı alanların dışına çıkmamak, sağlığımız açısından önemlidir.
Yaklaşık 11500 ila 10200 yıl önce Son Buzul Çağı’nın sonunda, Doğu Avrupa ve Japonya’daki taş devri insanları birbirinden bağımsız olarak marihuana kullanmaya başladı. Tarihte marihuana kullanımı üzerine yapılan diğer araştırmalar ise, yaklaşık 5,000 yıl önce Bronz Çağı’nda kıtalar arası ticaretin yükselişi ile Doğu Asya’da kenevir kullanımının artışı arasında bir bağ olduğunu gösteriyor.
Samara bölgesinden bir Yamnaya kafatası. Kaynak: Natalia Shishlina
İskitler döneminden kalma, içerisinde yanmış marihuanna kalıntıları bulunan altın kaplar. F: Andrei Belinsky
Tarasov ve Long’un veritabanına göre, sadece Batı Avrasya’da kenevir binyıllar boyunca insanlar tarafından düzenli olarak kullanıldığı belirtiliyor. Long, Doğu Asya’daki kullanıma dair erken kanıtların dağınık halde olduğunu söylüyor.
Bu durum ise yaklaşık 5000 yıl önce, Bronz Çağı’nın başlangıcında değişmiş gözüküyor. Bu dönemde Doğu Asya’daki kenevir kullanımı görünüşe göre daha yoğun hale geldiği bilgisi kaynaklarda mevcut.
Avrasya steplerindeki atlı göçebe hayatın yaygınlaşmasıyla, oradaki insanların uzun mesafeler katetmelerine, ve uzun yıllar sonra İpek Yolu haline gelecek rotalar üzerinden kıtalararası ticaret ağları oluşturmaya başlamasına imkan tanıdı. Bu daha önceki Bronz Çağı Ticaret Yolu, olasılıkla kenevir de dahil olmak üzere binbir çeşit metanın batı ve doğu arasında yayılmasını kolay hale getirdi.
Long, “Bu hipotezi test etmek için daha fazla kanıta ihtiyacımız var” diyor, fakat kenevirin yüksek değerde olması da onu bu dönemde ideal bir takas ürünü haline getireceğini söylüyor. Başka kanıtlar da Bronz Çağı başlangıcında insanların ve ürünlerin hareket halinde olduğunu gösteriyor. Örnek olarak Long'a göre Orta Doğu’da 10000 yıl önce yetiştirilmeye başlanan buğdayın da, Çin’de 5000 yıl önce görülmeye başlanmış.
Son birkaç yılda yayımlanan antik DNA çalışmaları da, steplerde yaşayan göçebe çoban toplumlarından biri olan Yamnaya’ların, bu dönemde hem doğu hem de batıya yayıldığını doğruluyor.
Ottawa’daki Agriculture and Agri-Food Canada‘dan Ernest Small,
Kenevir birçok şekilde kullanılabildiği için, Bronz Çağı’ndaki yayılımının özellikle psikoaktif özelliklerine bağlı olup olmadığından emin olamayız.
diyor.
Fakat psikoaktif özelliklerin de bir faktör olduğuna inanmak için kanıtlar da var. Bazı araştırmacılara göre, arkeolojik kazılarda bulunan yanmış kenevir tohumları, Yamnaya’ların marihuana içme fikrini Avrasya boyunca yaydığına işaret ediyor olabilir.
Yamnayalar üstüne çalışmalar yapan, Hartwick College’dan David Anthony, bazı özel zamanlarda Yamnayaların keneviri psikoaktif özellikleri için kullanmış olabileceğini söylüyor.
Anthony,
Kenevirin bir uyuşturucu olarak kullanımının yayılımı, steplerden dışarı doğru hareketlerle ilişkili gibi gözüküyor. Kenevir özel şölenler ya da ritüellere mahsus olabilir.
şeklinde bahsediyor.
Kansas Üniversitesi’nden Barney Warf,
Antik Yunan tarihçilerinden bildiğimiz üzere, Yamnayalardan sonra steplerde yaşayan göçebe çobanlar olan İskitler, keneviri düzenli olarak uyuşturucu olarak kullanıyordu. Tarihçi Herodot’un Kırım yarımadasında İskitlerle birlikte marihuana içtiğine dair anılarını anlattığından bahsedilir.
diyor.
Warf yeni çalışmaların çok ilginç olduğunu söyleyerek,
Avrupa’da kenevirin Bronz Çağı’ndan Rönesans’a kadar, anlatılmamış bir hikayesi olduğunu düşünüyorum”
diye ekliyor.